Eskiden olduğu gibi, günümüzde de “kehanet” iddiasında bulunan bazı “şarlatanlar” vardır. Bunlar her konu hakkında, yalan-yanlış yorum yaparak, her daim halk nezdinde kendilerine bir statü elde etmenin derdinde olmuşlardır. Zaten televizyon ekranlarına ve gazete köşelerine baktığınızda, bu tip insanların, bilip bilmediği her konuda, konuşarak ahkâm kestiğine şahit olacaksınız. Bu sebepten Kur’an, “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun..” ayetiyle, Kelamullah’a ve onun en büyük müfessiri olan Hadis-i şeriflere müracaat etmeyenlerin; öngörülerinin (!) yalan, yanlış, mesnetsiz ve de cehalet kokan safsatalar olduğunu ilan eder. Onlara kanmamamız hususunda da bizleri irşad ve ikaz eder.
Dikkat edildiğinde, Osmanlı’nın yıkılışından günümüze kadar, bu tarz kehanet iddiasında bulunanların zihnimizi gebe bırakmasıyla, bir batı hayranlığı almış başını gidiyor. Hâlbuki birinci ve ikinci dünya savaşları ve dahi körfez savaşıyla başlayan Ortadoğu çıkmazı, Avrupa’nın ne kadar vahşi ve gaddar olduğunu göstermektedir. Heyhat, sureten Müslüman, fikren Avrupa’nın en derin derelerinin, derinliğinde yaşayanlar; varsın aksini iddia ededursun…
Bu münasebetle, Rumuzu’l Kur’an Külliyatı’nda bulunan, Müellif Molla Muhammed Doğan Hocaefendi’nin neşrettiği “Rahman Suresi ve tefsiri” adlı eserinde bu konu hakkında şu ifadeler yer almaktadır: “Hadis-i şeriflerde kıyametin büyük alametleri arasında Güneşin batıdan doğacağı bildirilmiştir. Güneşin batıdan doğuşu kesin olmakla beraber, bu hadisin işari bir manası da şudur ki:
‘Ne vakit insanlar, nuru batıdan beklerlerse, bu alamet-i kıyamettir.’
Evet, nev-i beşer, şu an bütün himmeti ve nuru batıdan bekliyor. Hâlbuki nur doğudan gelir, batıdan ise sadece karanlık gelir. Kavimleri helak eden Debur Rüzgarı da batıdan gelir. Doğu’dan ise rahmet olan Saba Rüzgârı eser. Beşer, batıdan nuru beklerse, bu alamet-i kıyamettir. Adem’den (as) ta kıyamete kadar devamlı nur doğudan başlamış ve batıya gitmiştir. Daha sonra batı Nur-u iman ve Kur’an ile müşerref olmuştur. Nur, hiçbir zaman batıdan çıkıp da doğuya gelmemiştir. Bu fıtrî bir kanundur ve asla değişmez. Nasıl ki, kâinatın maddi nizamını temin eden Güneş, tekvini olarak her gün doğudan doğar ve batıdan batar. Kıyamete yakın alamet-i kıyamet olarak batıdan doğar ve doğudan batar. O zaman da şu kâinatın düzeni bozulur. Cenab-ı Hak da bir müddet sonra şu âlemin kıyametini koparır. Aynen öyle de şu kainatın manevi güneşi olan başta Kur’an olmak üzere bütün semavi kitablar, keza başta Resul-i Ekrem (sav) olmak üzere bütün peygamberler, Asya ve doğu tarafından gönderilmiştir. Bu da işaret eder ki, doğuyu ve doğu akvamını ayağa kaldıracak ve manen diriltecek ancak nübüvvet müessesesidir ve hak din olan İslam’dır. O halde bir gün gelecek, İslamiyet, yeryüzünde muhakkak hâkim olacaktır. Doğu’dan yani Asya’dan bir nur çıkacak, İslam’ı cihana hâkim kılacaktır. Müslümanlar, o nuru batıya götüreceklerdir. Hem va’d-i İlahi böyledir. Hem de sünnetullah böyle cereyan etmiştir. Kur’an’ın manevi tefsiri olan Risale-i Nur’un Mektubat adlı eserinde konu ile alakalı olarak şöyle denilmiştir:
“Hem ekser enbiyanın Asya'da zuhuru, ağleb-i hükemanın Avrupa'da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki; Asya akvamını intibaha getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek; din ve kalbdir. Felsefe ve hikmet ise, din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli.”
Emirdağ Lahikası adlı eserde ise şöyle denilmiştir: “Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da ekser enbiyanın Asya'da, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve feylesofların garbda gelmelerinin delaletiyle; Asya'yı hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i dinî olduğu halde, bu fıtrî kanunu nazara almayarak garplılaşmak namıyla an'ane-i İslâmiyeyi bıraksanız ve lâdinî bir esas yapsanız dahi, dört-beş büyük milletlerin merkezinde olan vilayat-ı şarkıyede millet, vatan selâmeti için dine, İslâmiyet'in hakaikına kat'iyyen taraftar olmak, size lazım ve elzemdir.”
Pek çok hadis-i şerifte Resul-i Ekrem (a.s.m), Horasan Bölgesinden (İran’ın doğusundan, tâ Afganistan ve Pakistan’ı da içine alan bir bölgeden) çıkacak bir taifenin, Hazret-i Mehdi’ye zemin hazırlayacağını bildirmiştir. Yani oradan çıkacak bir nur, bir hidayet cereyanı, bütün dünyayı istila edecek, demektir.”
Selam ve dua ile…
Fiemanillah…