Camide, cemaatle ve vaktinde kılınan namaz, sâlat-ı kübradır. İlim meclislerinin en önemli vazifesi de müdavimlerini o güzelliklere sevk etmek ve cami cemaatine yönlendirmek olmalıdır. Bir meclis ki; eğer kişiyi cami cemaatinden koparıp, kendine ve şahsiyetine bağlıyorsa, “Orada bir sıkıntı var” demektir. Evet, hepimizin bir cemaati vardır ve o cemaat de camidedir.
İBADETLERİMİZİ, OMUZ OMUZA YAPARIZ
Biz Kalû Belâ’dan beri Cem’ıyyet-i Muhammedi’ye dâhiliz. Toplanma merkezlerimiz ise Ka’be-i Muazzama, Cebel-i Arafat, camiler ve mescitlerdir. Cami ve mescitlerimizde bütün mü’min kardeşlerimizle sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarında günde beş kere bir araya geliriz. Cuma namazları için haftada bir, bayram namazlarında da senede iki kez, omuz omuza ibadet ederiz. Senede bir defa da mü’min kardeşler olarak Ka’be-i Muazzama’da umumi kongremizi yapar, Cebel-i Arafat’ta vakfeye dururuz.
NAMAZ, MİRAC GECESİ’NDE TEVDİ EDİLDİ
Evet, camide cemaatle vaktinde kılınan namazda, sâlat-ı kübra manası vardır. Peygamberimiz (asm)’ın kıldığı namaz, başta peygamberler olmak üzere, bütün müminlerin namazını içine alıyor. Onun namazı, hem kendi ümmetinin, hem sair ümmetlerin sırr-ı ubudiyetlerini tazammun ediyor. Böyle hakiki ve küllî bir imamet vazifesi, Mirac Gecesi’nde Kuds-i Şerîf’te ona tevdi‘ edilmiştir. O gece bütün peygamberlerin ruhları ve kıyamete kadar olan ümmetinin ruhları orada toplanmış. Geçmiş bütün müminlerin ruhları, bütün melekler ve ruhaniler, hatta yer, gök ve içindekiler namazda Peygamberimiz (asm)’a tâbi‘ olmuşlardır. O zât (asm) namazında Cennet’i, bekayı ve likayı istemiştir. O zât (asm), namazdan sonra semâvâta izn-i İlâhî ile urûc etmiş. Bütün ins, cin, melâike ve ruhaniyet o gece onunla beraber seyahate çıkmış ve terakkiye başlamıştır. Başta bütün peygamberler olmak üzere, herkes onunla beraber semaya yükselmiştir.
Semâvâtta her bir peygamberin, her bir mü’minin, her bir meleğin belli bir makamı vardır. Her biri kendi makamına gelmiş, orada durmuş, daha ileriye geçememiştir. Cibril (as) da Peygamber Efendimize refakatle belli bir yere kadar gelmiş, orada durmuştur. O zât-ı Ekrem (asm), daha sonra “Refref” denilen bir bineğe binerek Cenâb-ı Hakk’ın ma‘nevî huzuruna çıkmıştır. İşte, “salât-ı kübrâ”dan murad budur.
NAMAZLA, MİRACA ÇIKARIZ
Demek camide, vaktinde, cemaatle tadil-i erkâna riayet ederek namaz kılan bir Müslüman; manen zamanın fevkine çıkar, zamanın hakikatini namaz vasıtasıyla çözer. Namaz vakitlerinde tecelli eden; celali, cemalli ve kemalli esmayı seyreder. Bir nevi namaz merdiveniyle miraca çıkar ve tecelliyatı zatiyeye mazhar olur.
Bu haftaki yazımızı Hz. Peygamber (asm)’in sözleriyle bitirelim, "Saflarınızı düzeltiniz, yoksa Allah Teâlâ'nın aranıza düşmanlık sokacağını iyi biliniz." (Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127)
Selam ve dua ile…
Fiemanillah…